ÇALIŞMA VE MESLEK EDİNME HAKKI AÇISINDAN  YABANCI VE TÜRK VATANDAŞLIĞI AYRIMI ÜZERİNE HUKUKİ BİR DEĞERLENDİRME (Uluslararası Özel Hukuk Ve Vatandaşlık Mevzuatı Kapsamında Mavi Kart ‘In Sağladığı Hak Ve Özgürlükler)

28

Haz 2025

ÇALIŞMA VE MESLEK EDİNME HAKKI AÇISINDAN YABANCI VE TÜRK VATANDAŞLIĞI AYRIMI ÜZERİNE HUKUKİ BİR DEĞERLENDİRME (Uluslararası Özel Hukuk Ve Vatandaşlık Mevzuatı Kapsamında Mavi Kart ‘In Sağladığı Hak Ve Özgürlükler)

MAVİ KART VE TÜRKİYE'DE SERBEST MESLEK YAPABİLME KRİTERLERİ 

BÖLÜM 1 

 

ÇALIŞMA VE MESLEK EDİNME HAKKI AÇISINDAN  YABANCI VE TÜRK VATANDAŞLIĞI AYRIMI ÜZERİNE HUKUKİ BİR DEĞERLENDİRME (Uluslararası Özel Hukuk Ve Vatandaşlık Mevzuatı Kapsamında Mavi Kart ‘In Sağladığı Hak Ve Özgürlükler)

 

Sevgili Dostlar, 

 

Burada  sizlerle paylaşmak istediğim Türkiye ile Almanya arasında sürekli gündeme gelen   her birimizin yakından bildiği ya da  en azından yüzeysel olarak bilgi sahibi olduğu  çifte vatandaşlıkla da yakından ilgili bir konu var : Mavi Kart.

 

 Mavi kart ve çifte vatandaşlıkla ilgili bu satırların kaleme alınmasında, yabancı bir ülke vatandaşlığına geçen ve bu suretle Türk vatandaşlık kimliğini kaybeden bir meslektaşımızın başına gelen ve barodaki kaydının silinmesine kadar  gidebileceği düşünülen bir olayın da etkili olduğunu  belirtmek isterim. 

 

Fakat burada incelenen hukuki olay ve değerlendirme,   sadece avukat meslektaşlarımız açısından değil, eczacılık, diş hekimliği,  mimarlık, mühendislik, tercümanlık, gümrük müşavirliği, mali müşavirlik ve marka / patent vekilliği gibi alanlarda faaliyet gösteren   serbest meslek mensupları açısından da önem arz etmekte ve onları da ilgilendirmektedir.

 

Uluslararası hukuk literatüründe de bilindiği üzere, demokratik, sosyal,  hukuki temele dayalı bir  devlet,   egemen olduğu ülke sınırları içerisinde,   temel bir kısım istisnalar dışında, insan  hak ve özgürlüklerini, uluslararası anlaşmaları, sözleşmeleri ve “karşılıklılık” esasını da dikkate alarak,  kendi mevzuatını çıkarmak ve  uygulamak hak ve yetkisine sahiptir. 

 

Egemen devlet,  oluşturduğu bu mevzuat çerçevesinde insanlara , bir kısım hak ve özgürlükleri tanırken, kendi vatandaşları ile yabancı uyruklular arasında da  bir kısım ayrımlara gidebilmektedir. Özellikle,  oturma izni veya hakkı,  seyahat etme  ve vize hakkı,  çalışma izni ,  meslek edinme ve mesleki faaliyetini sürdürebilme,  işyeri ve işletme açma, o ülkeye giriş -çıkış,  seçme ve seçilme hakkı,  miras hukuku, taşınır ya da taşınmaz mal edinimi  gibi hususlarda kendini etkili bir şekilde gösteren bu ayrım,  diğer dünya devletleri tarafından da siyasi, diplomatik, ekonomik ve ticari gerekçeler ileri sürülerek normal kabul edilmekte, kendi ülkelerinde, kendi vatandaşları lehine kısıtlamaya gidebilmektedirler.  

 

Diğer dünya ülkelerine paralel olarak ülkemizde,  bu ayrımın en belirgin görüldüğü alanlardan birisi de,  çalışma, meslek ve sanat edinme veya sürdürebilme faaliyetleri ile ilgilidir.  Bilindiği üzere, ülkemizde bir kısım meslek ve sanatlar, bağımsız ve süresiz çalışma alanları sadece Türk vatandaşlarına hasredilmiştir.  Yabancıların çalışmaları ise belirli izin ve prosedürlere bağlıdır. Bu düzenlemeler kanunla yapılmaktadır. Her ne kadar, yabancıların Türkiye’de çalışma statü ve izinleri  ile ilgili önemli bir yer tutan ve 2003 yılından beri uygulanan   “4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun” gibi   tek bir kanun metni bulunuyor ise de bu düzenleme genel olarak,  bağımlı ve  süreli çalışmalar hakkında hükümler getirmekte, istisnai olarak da bağımsız ve süresiz çalışma biçimlerine dair kurallar koymaktadır.  Yabancıların çalışma ve meslek edinme hayatı ile ilgili diğer bir  toplu bir  düzenleme de,  2527 sayılı Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Meslek Ve Sanatlarını Serbestçe Yapabilmelerine, Kamu, Özel Kuruluş veya İşyerlerinde Çalıştırılabilmelerine ilişkin Kanun’dur.

 

Bu düzenlemeler dışında  ülkemizde,  yabancıların hangi meslek ve sanatları icra edebilecekleri, hangilerini edemeyecekleri hususunda tam bir karar verebilmek için , değişik kanun hükümlerine ve özellikle her bir meslek ve sanat grubunun kendi özel kanunlarına bakmak gerekecektir. Örneğin gümrük müşavirliği için 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 227 inci maddesi, avukatlık mesleği için 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 3 üncü maddesi, marka ve patent vekilleri için 5000 sayılı TPE’ nün Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 30 uncu maddesi,   bu düzenlemelerden sadece bir kaç tanesidir. Buna benzer düzenlemeler, eczacılar için 6197 sayılı kanunda, diş hekimleri, ebeler, bakıcı ve hemşireler için 1219 sayılı kanunda yer almaktadır. Bahsedilen her bir meslek ve sanatın  kendi özel kanunlarında dikkati çeken en önemli ortak nokta,  “Türk vatandaşı olmak”  şartıdır.

 

Diğer bir anlatımla bu özel yasal düzenlemelere bakıldığında, Türk vatandaşı olmayan bir kişi,  diğer tüm hukuki ve fiili şartları taşısa dahi  Türkiye’de,   avukat, diş hekimi, gümrük müşaviri, eczacı olarak çalışamayacak , faaliyette bulunamayacaktır.

 

Fakat bütün  bu kanuni düzenlemeler dışında başka  bir hüküm vardır ki,   bu hüküm , bir çok hukuk insanını ve kanun uygulayıcısını, Türk vatandaşlığını kaybetmiş bir kişinin, Türkiye’de avukatlık, gümrük müşavirliği ya da eczacılık mesleğini yürütüp yürütemeyeceği hususunda tereddüte sevketmekte,  hatta  bazen de,  sadece meslek gurubunun kendi özel yasasındaki düzenlemeye bakarak,  o mesleği icra edebilmek için “Türk vatandaşı olma” şartı  gerçekleşmediğinden ya da sonradan kaybedildiğinden bahisle,  o mesleği  icra edemeyeceğine dair karar vermeye yönlendirmektedir.

 

Oysa böyle bir hukuki bakış açısı,  kısmen doğru olmakla beraber, eksik ve hatta yanlıştır. Bu eksikliğin ya da kısmen de yanlışlığın sebebi, ülkemizde ve hatta yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız  arasında da çok duyulan,  fakat  bu kartın taşıyıcılarına  sağladığı  hak ve özgürlüklerin kapsam ve içeriği açısından,  eksik veya yanlış bilinen “MAVİ KART” la ilgili değerlendirmelerden kaynaklanmaktadır.

 

Geçmiş yıllarda PEMBE KART olarak bilinen fakat sonradan MAVİ KART olarak adlandırılan bu belgenin temel dayanağı,  5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun  28 inci maddesidir. Bilindiği üzere,  29.05.2009 tarihinde kabul edilen ve 12.06.2009 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak  yürürlüğe giren 5901 sayılı bu yeni kanun, 11.2.1964 tarih ve 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nu yürürlükten kaldırmıştır. Tamamen yürürlükten kaldırılan  403 sayılı yasada yer alan ve mavi kartın temel dayanağını oluşturan  29 uncu maddenin yerini,  yukarıda belirtilen 5901 sayılı yasadaki  28 inci madde hükmü almıştır.  09.05.2012 tarihinde 6304 sayılı yasanın 14 üncü maddesi ile yeniden değiştirilen 5901 sayılı yasanın 28 inci maddesi güncel haliyle aynen şu hükmü içermektedir.

 

“ (1) Doğumla Türk vatandaşı olup da çıkma izni almak suretiyle Türk vatandaşlığını kaybedenler ve üçüncü dereceye kadar olan altsoyları, bu maddede belirtilen  istisnalar dışında Türk vatandaşlarına tanınan haklardan aynen yararlanmaya devam ederler. Millî güvenliğe ve kamu düzenine ilişkin hükümler saklıdır.

 

(2) Bu madde kapsamında bulunan kişilerin, seçme ve seçilme, muafen araç veya ev eşyası ithal etme hakları ile askerlik hizmetini yapma yükümlülüğü yoktur. Bu kişilerin sosyal güvenliğe ilişkin kazanılmış hakları saklı olup bu hakların kullanımında ilgili kanunlardaki hükümlere tabidirler.

 

(3) Bu madde kapsamında bulunan kişiler, bir kadroya dayalı ve kamu hukuku rejimine tabi olarak asli ve sürekli kamu hizmeti görevlerinde bulunamazlar. Ancak kamu kurum ve kuruluşlarında işçi, geçici veya sözleşmeli personel olarak çalıştırılabilirler.

 

(4) Cumhurbaşkanı gerekli görmesi halinde üçüncü dereceden itibaren hangi dereceye kadar olan altsoyların bu maddede tanınan haklardan faydalanabileceğini belirleyebilir.

 

(5) Bu madde hükümlerinden yararlanacak olan altsoyun, üstsoyu ile soy bağını belgelendirmesi şarttır.

 

(6) Bu madde kapsamında bulunan kişilere, talepleri halinde bu maddede belirtilen haklardan faydalanabileceklerini gösteren Mavi Kart düzenlenir. Bu Kart, 21/2/1963 tarihli ve 210 sayılı Değerli Kağıtlar Kanunu kapsamındadır.

 

(7) Bu maddenin sağladığı hakların kullanılmasında Mavi Kartın ibrazı yeterlidir. Kartın ibraz edilememesi durumunda Kimlik Paylaşımı Sistemi aracılığıyla Mavi Kartlılar Kütüğünden alınacak kayıt örneği ve uyruğunda bulunulan devlet makamlarınca verilmiş kimlik bilgilerini gösteren belge ile işlem yapılır. Bu kişilerin kimlik bilgilerinde değişiklik olması durumunda uyruğunda bulunduğu devlet makamından alınmış eski ve yeni kimlik bilgilerini gösteren belgenin usulüne göre tasdik edilmiş Türkçe tercümesi ile birlikte ibrazı zorunludur.

 

(8) Bu madde kapsamında bulunan kişilere Bakanlığın tespit edeceği esaslar çerçevesinde kimlik numarası verilir. Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası aranan yerlerde bu kimlik numarası kullanılır.

 

(9) Mavi Kartın düzenlenmesi ve dağıtılması ile Mavi Kartlılar Kütüğünün elektronik ortamda tutulmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça belirlenir.

 

(10) Kamu kurum ve kuruluşları, bu madde hükümlerinin uygulanması amacıyla her türlü tedbiri alır ve gerekli düzenlemeleri yapar.”

 

Madde hükmüne dikkat edilirse “doğumla Türk vatandaşı olan” lardan söz etmektedir. Yani dünyaya geldiği anda Türk vatandaşı  olan,  Türk hukukuna göre,  doğuştan Türk vatandaşlığını kazanmış olan, vatandaşlık hakkına  doğal olarak sahip olan kişiler, örneğin Türk vatandaşı  anne ve babadan doğan kişiler bu madde kapsamındadır. Diğer bir anlatımla, doğumla Türk vatandaşlığını hak etmemiş, Türk vatandaşlığını hak etmişse bile, bu hakkını, doğumla değil de başka bir hukuki yolla elde etmiş olan kişiler, örneğin Türk vatandaşlığını, yetkili makam kararıyla, evlat edinilme, seçimle ya da   evlenme yoluyla  sonradan kazanan kişiler, bu madde kapsamında değildir. Yani anne adı Helga, baba adı Hans ve kendi adı Jurgen ya da Inge olanlar bu maddenin dışında tutulmaktadır.

 

Adı geçen madde hükmünde dikkat çeken diğer bir husus ise “çıkma izni almak suretiyle Türk vatandaşlığını kaybeden” leri kapsamına almasıdır. Yani doğumla Türk vatandaşı olan kişi, yabancı bir ülke vatandaşlığına geçmek isterse, yine aynı yasanın 25 inci maddesine göre İçişleri Bakanlığı’ndan “çıkma izni” almalıdır. Bu çıkma iznini almadan yabancı ülke vatandaşlığına geçen kişiler, devlet tarafından vatandaşlığı kaybettirilen ya da  vatandaşlıktan çıkarılan kişiler  de, 28 inci madde şartlarını karşılamamakta, bu madde kapsamına girmemektedirler. Çıkma izni almış olsa dahi Türk vatandaşlığını doğumla kazanmamış olanlar da bu madde kapsamında değerlendirmeye tabi tutulamazlar.

 

5901 sayılı yasanın 28 inci maddesi kapsamında bulunan bu kişiler ve üçüncü dereceye kadar olan altsoyları Türk vatandaşlarına tanınan haklardan aynen yararlanmaya devam etmektedirler.  Askerlik hizmetini yapma yükümlülüğünden muaf olan bu madde kapsamındaki kişiler, Türkiye’de  seçme ve seçilme hakkı ile  yurt dışından araç ve ev eşyası ithal etme muafiyetinden yararlanma hakkına sahip değildirler.

 

Bu maddenin sonradan yapılan değişiklikle yeniden düzenlenen 3 fıkrasında  değinilen diğer bir istisna ise mavi kart sahiplerinin  “ bir kadroya dayalı ve kamu hukuku rejimine tabi olarak asli ve sürekli kamu hizmeti görevi” yapamayacakları yani kadrolu olarak  devlet memuru statüsünde çalışamayacakları  hususudur. Ancak bu kişilerin kamu kurum ve kuruluşlarında kadrolu olmaksızın,  işçi, geçici veya sözleşmeli personel olarak çalıştırılmalarına özellikle izin verilmektedir.

 

Kanun koyucu tarafından, mülga 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten beri,  üzerinde en az üç defa değişiklik yapılan ve her değişiklikte,  kapsamı biraz daha genişletilen 28 madde hükmünün lafzına,  kanun koyucunun bu hükmü mevzuata ekleme amacına ve  kanunun ruhuna bakıldığında şöyle bir sonuç ortaya çıkmaktadır.

 

Yurt dışında milyonlarca Türk vatandaşı yaşamakta ve çalışmaktadır. Türkiye,  bu ülkelerde yaşayan vatandaşlarının, bulunduğu ülkeye uyum sağlamasını, o ülkede sosyal, ekonomik, siyasal ve kültürel açıdan saygın ve etkin bir birey ve topluluk olarak yer edinmesini istemektedir. Ayrıca o  ülke vatandaşlığına geçmeleri için de  teşvik ve destekte bulunmaktadır.  Böyle bir destek ve teşvikin olumlu ve somut sonuçlar verebilmesi için de, özellikle çifte vatandaşlığı kabul etmeyen Almanya, Avusturya gibi ülkelerde yaşayan Türk vatandaşlarının, kendi asıl vatandaşlıklarını kaybetmeleri durumunda, kendi anavatanlarında,  doğuştan sahip oldukları bir kısım hak ve özgürlüklerini de kaybetme kaygılarının da bulunmaması ve bu kaygılarının devlet tarafından yok edilmesi ve garanti altına alınması gerekmektedir. Yani yabancı bir ülke vatandaşlığına geçmek isteyen bir Türk vatandaşının,  gözü arkada kalmamalıdır.  Diğer yandan çifte vatandaşlığı kabul etmeyen bir çok ülkeye yıllardan beri beyin göçü veren Türkiye’nin bu beyin göçünü tersine çevirmesi de ayrı bir devlet politikasıdır. Ülke dışında yaşayan bir çok Türk uyruklu bilim insanının, Türkiye yararına hizmet vermesini sağlamak, bu gibi insanların bilgi, deneyim ve tecrübelerinden Türkiye’de, kamu ve özel sektörde verimli bir şekilde yararlanmak da  milli menfaatlerin bir gereği olarak karşımızda durmaktadır.

 

İşte bu devlet politikasının ve milli menfaatlerin gereği olarak,  5901 sayılı kanunun 28 inci maddesi, özel bir düzenleme ile  Türk vatandaşlığını kaybetmiş de olsa,   bu kişilerin, Türk vatandaşının yararlandığı tüm hak ve özgürlüklerden faydalanabileceği bir statüye kavuşturulması amaçlanmıştır.   İlgili yasa maddesi ile özel olarak verilen bu statü,  seçme ve seçilme hakkı ile bir kadroya dayalı ve kamu hukuku rejimine tabi olarak asli ve sürekli kamu hizmeti görevi kapsamında istihdam edilme dışında yani diğer bir anlatımla 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamında yer alan kadrolu devlet memurluğu , hakimlik, savcılık, polis, vergi denetmeni, müfettiş,  mit mensubu gibi kamu görevleri dışında,  Türk vatandaşlarına tanınan tüm istihdam alanlarını, tüm hak ve özgürlükleri kapsamaktadır.  Hatta  yasa maddesine göre, doğuştan Türk vatandaşı olup da izinle yabancı ülke vatandaşlığına geçen bu  kişilerin, işçi, geçici ya da sözleşmeli personel olarak kamu hizmeti ve görevinde istihdam edilmeleri dahi söz konusu olmaktadır.

 

5901 sayılı yasanın 28 inci maddesi karşısında, yukarıda bahsedilen meslek ve sanatlarla ilgili özel yasa maddeleri karşılaştırıldığında, doğumla Türk vatandaşı olup da çıkma izni alarak yabancı ülke vatandaşlığına geçen kişilerin, eczacılık, avukatlık, yeminli tercümanlık, diş hekimliği, gümrük müşavirliği, mimarlık, mühendislik, bilirkişilik  gibi mesleki faaliyetlerde bulunmalarında herhangi bir hukuki engelin bulunmadığı açıkça görülmektedir. Elbette bu kişilerin meslekleri ile ilgili diğer kanuni şartları yerine getirmiş olması ya da taşıyor olması zorunludur. Yani serbest mimar, avukat, eczacı olarak faaliyet göstermelerine engel  hukuki bir durum yoktur.

 

Hal böyle iken,  uygulamada bir kısım tereddütlere son vermek için   somut olaya hangi kanun hükümlerinin uygulanacağı hususunu da çözüme ulaştırmak gerekecektir. Yani  5901 sayılı yasanın 28 inci maddesi kapsamında Türk vatandaşlığını kaybetmiş bir kişinin,  diğer yasal şartları da taşıyor ise,  örneğin serbest avukat olarak mesleğini icra edip edemeyeceği hususunda, 5901 sayılı yasanın 28 inci maddesinin mi  önce uygulanacağı, yoksa 1136 sayılı yasanın 3 üncü maddesinin mi uygulanacağı ?  sorusu  akla gelmektedir.  Verilebilecek ilk cevap,  elbette  5901 sayılı yasaya göre daha  özel bir kanun olan 1136 sayılı yasanın uygulanacağı yönündedir.  Ancak durum hiç de o kadar basit değildir. Böyle bir durumda,  “özel kanun- genel kanun” ayrımına ve hiyerarşisine  değil, “özel hüküm- genel hüküm “ ayrımına ve hiyerarşisine dikkat etmek ve yer vermek gerekecektir.   Denilmek istenen odur ki;   serbest avukatlık mesleğinden yola çıkarak,  1136 sayılı Avukatlık Kanunu gibi özel bir kanun içerisinde 3 üncü madde gibi genel bir hüküm mevcut olabileceği gibi;  5901 sayılı yasa gibi genel bir yasal düzenleme içerisinde 28 inci madde gibi özel bir düzenlemeye rastlamak mümkündür.   Yani burada 5901 sayılı yasanın içerisinde yer alan 28 inci madde, avukatlık yapabilmenin genel şartlarını düzenleyen 1136 sayılı yasanın 3 üncü maddesine göre son derece özel ve spesifik bir düzenleme getirmektedir.  Bu düzenleme sadece doğumla Türk vatandaşı olan kişilere özgü bir düzenlemedir. Bu nedenle “doğumla Türk vatandaşı olup da izinle yabancı ülke vatandaşı olanlar” için özel ve istisnai olarak kanun koyucu tarafından konulmuş 28 inci madde hükmü, 1136 sayılı yasanın 3 üncü maddesine nazaran daha önce uygulama alanı bulmaktadır. Diğer serbest meslek ve sanatların icrası açısından da durum aynıdır.

 

5901 sayılı yasanın diğer meslek gruplarının özel yasalarındaki düzenlemelere nazaran özel bir hüküm olduğu yolundaki bu görüşümüzü destekleyen diğer bir hukuki dayanak da,   Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü tarafından 24.03.2005 tarihinde 2005/6 sayı ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan  imzası ile yayınlanan ve bütün  devlet kurumlarına gönderilen Başbakanlık Genelgesidir.  Nitekim bu genelgede ;

 

“Kamu kurum ve kuruluşlarının kendi görev alanlarına giren konularda, 403 sayılı Kanunun 29 uncu maddesi kapsamındaki kişilerle ilgili iş ve işlemlerde, kendi özel kanunlarında mevcut yabancılar için getirilmiş kısıtlayıcı hükümler değil, mezkur kanunla  getirilen özel düzenlemeler dikkate alınarak işlem yapılacaktır…”   

 

“Kamu kurum ve kuruluşlarının kendi görev alanlarına giren konularda, 403 sayılı Kanunun 29 uncu maddesi kapsamındaki kişilerle ilgili iş ve işlemlerde kendi özel kanunlarında mevcut yabancılar için getirilmiş kısıtlayıcı hükümler değil, mezkur kanunla  getirilen özel düzenlemeler dikkate alınarak işlem yapılacaktır…”   

 

Bu genelgede bahsi geçen mezkur kanun,  genelgenin çıkarıldığı 2005 yılında yürürlükte olan 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu‘dur.  Bahsedilen madde ise, mavi kartın temelini oluşturan 29 uncu maddedir.  Adı geçen bu  kanunun,  yürürlükte olan  5901 sayılı kanun ile tamamen kaldırıldığını, 29 uncu maddenin yerinin de 28 inci madde ile doldurulduğunu  bir kez daha hatırlatmak isteriz. Bu genelgeden de  anlaşıldığı üzere, 28 inci maddenin özel bir hüküm niteliği taşıdığı,  meslek  ve sanatların kendi özel kanun düzenlemelerinin değil,  öncelikle 5901 sayılı kanunun 28 inci maddesi uygulama alanı bulacağı açıkça ortaya konulmaktadır.

 

Diğer yandan eczacılık, gümrük müşavirliği, marka ve patent vekilliği gibi bir serbest mesleğin ya da sanatın,   özellikle serbest avukatlığın, kamu hizmeti niteliği taşıdığı, ancak bir kamu görevi olmadığı,  hatta bir kadroya dayalı ve kamu hukuku rejimine tabi olarak asli ve sürekli kamu hizmeti görevi kapsamında istihdam edilme gibi bir durumun olmadığı açıkça bilinmektedir.  Çünkü serbest avukat bir kadroya bağlı ya da dayalı olarak hizmet vermemektedir.657 sayılı yasa gibi bir düzenlemeye tabi değildir. Yani serbest avukatlık ya da eczacılık gibi meslekler kamu hukuku rejimine tabi  asli ve sürekli kamu görevi kapsamında değerlendirilemez. Bu husus, avukatlık mesleğinin dayandığı temel ilkelere de aykırıdır. Bir eczacı ya da gümrük müşaviri için de aynı durum söz konusudur.

 

Nitekim serbest avukatlık mesleği konusunda, Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulu‘ nun vermiş olduğu  27.04.2007 tarih 2007/81 E – 2007/133 K sayılı  ve yine 17.11.2006 tarih, 2006/334 E – 2006/412 K sayılı kararları da, avukatlık hizmetinin  kamu hizmeti niteliği taşıdığını ancak  kamu görevi olmadığını doğrulamaktadırlar . Kaldı ki 5901 sayılı yasanın 28 inci  maddesi kapsamında işçi, geçici ya da sözleşmeli personel olarak kamu rejimine tabi olarak istihdam edilebilen ve kamu görevine getirilebilen doğumla Türk vatandaşı olup da izinle yabancı ülke vatandaşlığına geçmiş meslek mensubu bir kişinin, serbest meslek sahibi olarak faaliyetini sürdürebilmesi evleviyetle mümkündür.

 

5901 sayılı yasanın 28 inci maddesinde, kamu düzeni ve  milli güvenlik kavramlarına da yer verilmektedir. Eczacılık, avukatlık, diş hekimliği gibi bir  mesleğin icra edilmesi ile kamu düzeni ya da milli güvenlik kavramları birlikte değerlendirildiğinde,  bu gibi mesleklerin serbest bir şekilde  icrasının kamu düzenini veya milli güvenliği tehdit eden bir yönünün bulunmadığı açık bir şekilde görülmektedir.

 

Bilindiği üzere kamu düzeni, devletin ve milletin bölünmez bütünlüğü, dirlik ve düzeni, toplumun huzuru ve sağlığı ile ilgili bir kavramdır. Milli güvenlik ise yine ülkenin, vatan toprağının ve milletin iç ve dış tehditlere karşı aldığı koruma ve korunma tedbirleri ile ilgilidir. Burada bir eczacının, bir diş hekiminin, bir avukatın serbest olarak mesleğini icra ediyor olmasının, kamu düzeni ve milli güvenliği tehlikeye düşürücü bir yönü de düşünülemez.

 

Kaldı ki, kanun koyucu istisnai de olsa    tamamen yabancı uyruklu kişilerin Türkiye’de bazı meslek ve sanatlarının icrasına izin vermektedir. Örneğin  Avukatlık Kanunu’nun 44 üncü maddesinde  avukatlık ortaklığından bahsedilmektedir.  Bu ortaklıklarda  istisnai  de olsa yabancı uyruklu avukatların Türkiye’de çalışmalarına izin verilmektedir.  Avukatlık mesleğinin icrasının kamu düzeni ve milli güvenlikle ilgili olduğu düşünülseydi veya avukatlık mesleğinin kamu hukuku rejimine tabi olarak asli ve sürekli kamu hizmeti görevi kapsamında olduğu kabul edilse idi,  kanun koyucu tarafından böyle bir  düzenlemeye yer verilmezdi. Aynı durum yabancı ortaklı  şirket kurma yoluyla yürütülen sağlık, eğitim, inşaat ve benzeri diğer serbest meslek ve sanatların icrası için de geçerlidir.  

 

Yazımızın başında da değinildiği üzere 2527 sayılı Türk Soylu Yabancıların Türkiyede Meslek Ve Sanatlarını Serbestçe Yapabilmelerine, Kamu, Özel Kuruluş veya İşyerlerinde Çalıştırılabilmelerine ilişkin yasal bir düzenleme mevcuttur. Yasanın adından da anlaşılacağı üzere, bu düzenleme Türk Soylu yabancıların Türkiye’de çalışabilmelerini, mesleklerini icra edebilmelerine izin vermektedir.

 

Türk Hukuk sisteminde Türk soylu yabancılara böyle bir düzenleme ile,  Türk vatandaşı olmadıkları halde kendi mesleklerini ve sanatlarını Türkiye’de icra edebilme hak ve yetkisi verildiğine göre,  doğuştan Türk vatandaşı olan fakat izinle bu vatandaşlığı kaybetmiş olan  5901 sayılı yasa 28 inci maddesi kapsamında mavi kart sahibi kişilerin kendi anavatanlarında,  kendi mesleğini ve sanatını  evleviyetle yapabilmesi gerekir. Aksi bir düşünüş tarzı, kanunun ruhuna, kanun koyucunun amacına ve hatta lafzına aykırı olacaktır.

 

Özetle belirtmek gerekir ki; 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun 28 inci maddesi karşısında, doğumla Türk vatandaşı olan, izinle vatandaşlığı kaybedenler için, kendi özel yasalarında  mesleğin icrasına ilişkin şartları öngören genel  hükümlerin uygulama imkanının bulunmadığı,  özel yasalarda yer alan yasaklayıcı ve kısıtlayıcı hükümlerin,  hiç Türk vatandaşı olmamış kişiler ya da  doğuştan Türk vatandaşı olmayıp da  sonradan Türk vatandaşlığını kazanmış ve fakat Türk vatandaşlığını daha sonra kaybetmiş kişiler için uygulanması gerektiği hususunda hiçbir şüphe yoktur.  Bu sonuç,  5901 sayılı yasanın 28 inci maddesi  kapsamında yer alan  kişilerin, Türk vatandaşlarına tanınan haklardan aynen yararlanabileceğine dair konulan hükmün bir gereğidir.  Bu düşünüş ve yorum tarzı, kanunun lafzına, konuluş amacına ve ruhuna da uygundur.

Selam ve saygılarımla.

 

Ali Fuat Özbakır