Türkiye'de Hukuk Sisteminin Tarihsel Gelişimi
1. GİRİŞ
Hukuk, bir toplumun düzenini sağlamak, adaleti tesis etmek ve bireylerin haklarını güvence altına almak amacıyla oluşturulan kurallar bütünüdür. Türkiye gibi köklü bir geçmişe sahip ülkelerde hukuk sistemleri, yalnızca yasaların teknik yapısından ibaret değil; aynı zamanda tarihi, kültürel, siyasal ve sosyolojik süreçlerin bir yansımasıdır. Türkiye’nin hukuk sistemi, binlerce yıllık Türk devlet geleneğinin, İslam hukukunun, Osmanlı tecrübesinin ve Cumhuriyet devrimlerinin etkisiyle şekillenmiştir. Bu süreçte hem Doğu hem de Batı hukuk geleneklerinden izler taşıyan çok katmanlı bir dönüşüm yaşanmıştır.
Bu makalede, Türkiye hukuk sisteminin tarihsel gelişimini kronolojik bir sırayla ele alacağız. Osmanlı öncesi Türk hukuk geleneklerinden başlayarak, Osmanlı İmparatorluğu’nun şer’î ve örfî hukuk uygulamalarını, Tanzimat reformlarını, Cumhuriyet dönemi devrimlerini ve modern döneme uzanan yasal dönüşümleri detaylı bir şekilde inceleyeceğiz.
2. OSMANLI ÖNCESİ TÜRK HUKUK SİSTEMLERİ
Türklerin yazılı tarihe geçmeden önceki dönemlerinde dahi belli hukuk kurallarına dayanan toplumsal düzenler kurdukları bilinmektedir. Bu dönemlerde hukuk, geleneksel örf ve adet kurallarına dayanıyor, “töre” adı verilen kurallar topluluğu halk arasında uygulanıyordu. Töre, hem kamu düzenini sağlama hem de bireyler arası ilişkileri düzenleme amacı taşımaktaydı.
2.1. Orta Asya Türk Toplumlarında Töre Hukuku
Orta Asya’da yaşayan Göktürkler, Uygurlar, Hunlar gibi ilk Türk topluluklarında töre, hem yazılı olmayan ama halkın benimsediği örfi kurallar hem de hükümdarın koyduğu yasaları kapsamaktaydı. Töre, halkın adalet anlayışının temeli olarak kabul edilirdi. Bu hukuk sisteminde dinî unsurlardan çok toplumun ortak değerleri ön plandaydı.
Törenin temel ilkeleri şunlardı:
- Adalet (törü): Kararların herkes için eşit uygulanması.
- Eşitlik: Soylu veya halk fark etmeksizin kurallara uyum.
- İyilik: Topluma yarar sağlayacak kararların alınması.
- Yaptırım: Kurallara uymayanlara karşı toplumsal yaptırımlar.
2.2. Uygur ve Karahanlı Döneminde Hukuk
Uygurlar, Maniheizm ve Budizm gibi dinlerin etkisiyle hem dinî hem laik hukuk uygulamaları geliştirmişlerdir. Karahanlılar ise İslamiyet’i kabul eden ilk Türk devleti olarak, İslam hukukunu töreyle birleştirmişlerdir. Bu dönem, Türk hukuk tarihinde İslam etkisinin ilk kez görünmeye başladığı dönemdir.
3. OSMANLI HUKUK SİSTEMİ: ŞER’İ VE ÖRFİ HUKUK
Osmanlı İmparatorluğu’nun hukuk sistemi, iki temel kaynaktan besleniyordu: Şer’î Hukuk ve Örfi Hukuk.
3.1. Şer’î Hukuk
Şer’î hukuk, İslam dinine dayanan, Kur’an, hadis, icma ve kıyas gibi kaynaklardan beslenen hukuk düzenidir. Osmanlı’da şer’î hukuk; evlenme, boşanma, miras, vakıflar, zina, içki, faiz gibi özel ve ceza hukukunu ilgilendiren konularda uygulanmıştır. Kadılar (şer’î hâkimler), hem dini hem adli görevler üstlenmişlerdir.
Kadıların görevleri arasında:
- Mahkemelerde yargı yapmak,
- Nikah kıymak,
- Vakıf işleriyle ilgilenmek,
- Taşrada yönetsel görevler yürütmek yer alıyordu.
3.2. Örfi Hukuk
Örfi hukuk ise sultanın ve divanın koyduğu kanunlarla şekillenen, toplumun ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş seküler hukuk kurallarıdır. Özellikle ekonomik, idari ve kamu düzenine ilişkin alanlarda şer’î hukuk eksik kaldığında örfi hukuk devreye girerdi.
3.3. Kanunname-i Ali Osman
Fatih Sultan Mehmet döneminde hazırlanan Kanunname-i Ali Osman, örfi hukukun kurumsallaşmasında büyük rol oynamıştır. Bu kanunname, özellikle devlet idaresi, tımar sistemi, vergi ve cezalar gibi konuları düzenlemiştir.
3.4. Kadı Sicilleri ve Mahkeme Kayıtları
Osmanlı'da hukuk uygulamaları yazılı şekilde kadı sicilleri adı verilen defterlerde kayıt altına alınmıştır. Bu siciller, bugünkü anlamda bir hukuk arşivi görevi görmekteydi.
4. TANZİMAT VE ISLAHAT DÖNEMİNDE HUKUK REFORMLARI
Osmanlı İmparatorluğu’nun 19. yüzyılda içine girdiği siyasi, ekonomik ve toplumsal krizler, devletin modernleşme ihtiyacını kaçınılmaz hâle getirmiştir. Bu bağlamda özellikle Batı karşısında zayıflayan devlet otoritesi ve Avrupalı devletlerin Osmanlı iç işlerine müdahaleleri, reform hareketlerini hızlandırmıştır. Bu dönemde hukuk alanında yapılan köklü değişiklikler, hem Osmanlı’nın geleneksel yapısında dönüşüme yol açmış hem de Cumhuriyet döneminin laik ve çağdaş hukuk sistemine giden yolu hazırlamıştır.
4.1. Tanzimat Fermanı (1839)
1839 yılında Sultan Abdülmecid tarafından ilan edilen Tanzimat Fermanı, Osmanlı tarihinde ilk kez "hukukun üstünlüğü", "eşit vatandaşlık" ve "adalet" ilkelerini açıkça ifade eden resmi bir belgedir. Tanzimat Fermanı'nın getirdiği bazı önemli hukuki kazanımlar şunlardı:
- Tüm vatandaşların can, mal ve namus güvenliğinin devlet güvencesi altına alınması.
- Vergi sisteminin adil hâle getirilmesi ve keyfiliğin kaldırılması.
- Askerlik hizmetinin belirli kurallara bağlanması.
- Mahkemelerin yasal kurallara göre işleyeceği ve hiç kimsenin yargılanmadan cezalandırılmayacağı ilkesi.
Bu belgeyle Osmanlı’da hukukun kişiye değil kurallara dayanması hedeflenmiştir. Ancak Tanzimat, yalnızca niyetle sınırlı kalmayarak birçok yasal düzenlemeyi de beraberinde getirmiştir.
4.2. Islahat Fermanı (1856)
Tanzimat’ın devamı niteliğinde olan Islahat Fermanı, özellikle gayrimüslim tebaanın haklarını güvence altına almayı hedeflemiştir. Bu fermanın önemli yönlerinden bazıları şunlardır:
- Gayrimüslimlerin mahkemelerde şahitlik yapma hakkı tanınmıştır.
- Vergi eşitliği ilkesi getirilmiştir.
- Kamu görevlerine katılım hakkı genişletilmiştir.
- Dinî farklılıklara rağmen hukukun tüm vatandaşlara eşit uygulanacağı taahhüt edilmiştir.
Bu düzenlemeler, Batılı devletlerin Osmanlı iç işlerine karışmasını engelleme çabasıyla yapılmış olsa da, modern hukuk anlayışının temellerini pekiştirmiştir.
4.3. Hukuki Kurumsallaşma ve Mahkemeler
Tanzimat döneminde, geleneksel kadı mahkemelerinin yanına laik nitelikte yeni mahkemeler kurulmuştur:
- Nizamiye Mahkemeleri (1868): Örfi hukukla yargı yapan, ceza, ticaret ve medeni davalara bakan mahkemelerdir.
- Ticaret Mahkemeleri (1850): Ticaret Kanunnamesi ile kurulan bu mahkemeler, Batı tarzı ticaret anlaşmazlıklarını çözmek üzere oluşturulmuştur.
Bu mahkemelerle birlikte yargı alanında ikili yapı (şer’î – laik) oluşmuştur. Bu yapı Cumhuriyet dönemine kadar devam etmiş, daha sonra tamamen laik yargı sistemine geçilmiştir.
4.4. Modern Kanunların Kabulü
Tanzimat ve sonrasındaki dönemde Batı kaynaklı birçok yasa kabul edilmiştir. Bunlar arasında şunlar öne çıkar:
- Ceza Kanunu (1858): Fransız Ceza Kanunu örnek alınarak hazırlanmıştır. Din temelli cezalardan uzaklaşılarak sekülerleşme yoluna girilmiştir.
- Ticaret Kanunu (1850): Fransız Ticaret Kanunu temel alınmıştır. Modern ticaret hayatının ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlamıştır.
- Arazi Kanunnamesi (1858): Toprak sahipliği ve kullanımı hakkında düzenlemeler içermektedir.
- Usûl-i Muhâkemât (Muhakeme Usulü Kanunu): Mahkemelerin nasıl işleyeceğini belirleyen ilk modern yargılama kuralları getirilmiştir.
4.5. Meclis-i Ahkâm-ı Adliyye ve Meclis-i Vâlâ
Osmanlı’da hukuk reformlarını yöneten kurumlar da oluşturulmuştur:
- Meclis-i Ahkâm-ı Adliyye (1837): Hukuki davalara bakan ve şikâyetleri inceleyen merkezi bir danışma organıydı.
- Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliyye (1858): Yasaların hazırlanması, mahkemelerin düzenlenmesi ve yüksek yargı görevleri bu meclis tarafından yürütülüyordu.
Bu yapılar, günümüzün Danıştay ve Yargıtay gibi yüksek yargı organlarının öncüsü kabul edilebilir.
4.6. Tanzimat'ın Hukuk Tarihindeki Önemi
Tanzimat ve Islahat Fermanları ile başlayan dönem, şer’î hukuk ile örfi hukukun giderek birbirinden ayrıldığı ve seküler hukukun kurumsallaşmaya başladığı bir dönemdir. Bu reformlar:
- Hukukun yazılı ve sistematik hâle gelmesini,
- Mahkemelerin bağımsız çalışmasını,
- Modern yargı teşkilatının kurulmasını,
- Devletin hukuki sorumluluğunun tanınmasını sağlamıştır.
Bu süreç, laik hukuk sisteminin temel taşlarını döşemiş ve Cumhuriyet’in hukuk devrimlerine güçlü bir zemin oluşturmuştur.
5. MEŞRUTİYET DÖNEMİ VE ANAYASAL GELİŞMELER
Tanzimat ve Islahat reformları ile başlayan modernleşme süreci, 19. yüzyılın sonlarına doğru daha ileri bir aşamaya geçerek anayasal yönetim arayışına evrilmiştir. Bu dönemde hukukun kaynağı olarak sultanın mutlak iradesi ilk kez sınırlanmış, temel hak ve özgürlükler hukuki metinlerle güvence altına alınmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda Meşrutiyet, Türk anayasa hukuku açısından bir dönüm noktasıdır.
5.1. I. Meşrutiyet ve Kanun-i Esasi (1876)
1876 yılında Sultan II. Abdülhamid tarafından ilan edilen I. Meşrutiyet, Osmanlı tarihinde ilk anayasanın yürürlüğe girmesi bakımından büyük önem taşır. Bu anayasanın adı Kanun-i Esasi’dir ve hazırlanmasında Mithat Paşa ve Namık Kemal gibi dönemin özgürlükçü aydınlarının büyük katkısı olmuştur.
Kanun-i Esasi'nin Temel Özellikleri:
- Osmanlı padişahının yetkileri önemli ölçüde sınırlandırılmış ancak hala oldukça güçlü tutulmuştur.
- Meclis-i Umumi adı verilen çift meclisli bir parlamento (Meclis-i Mebusan ve Meclis-i Ayan) kurulmuştur.
- Temel haklar tanınmış; kişi dokunulmazlığı, mülkiyet hakkı ve eğitim hakkı gibi maddeler yer almıştır.
- Dinî azınlıklara hukuki eşitlik tanınmıştır.
- Ancak Padişahın meclisi feshetme yetkisi ve olağanüstü hâl ilan etme hakkı anayasanın en otoriter yanlarıydı.
Anayasacılığın Başlangıcı:
Kanun-i Esasi, Türk anayasa hukukunun başlangıç noktasıdır. Her ne kadar kısa ömürlü olmuşsa da (1878'de II. Abdülhamid meclisi feshederek istibdat dönemini başlatmıştır), anayasal düzenin zihinsel temellerini atmıştır.
5.2. II. Meşrutiyet (1908)
1908 yılında İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin baskısıyla II. Abdülhamid tekrar meclisi açmak zorunda kalmış ve Kanun-i Esasi yeniden yürürlüğe girmiştir. Bu dönemde anayasal sistem daha işler hâle getirilmiştir.
II. Meşrutiyet'in Özellikleri:
- Meclis artık düzenli toplanan ve yasa yapma gücü olan bir organ hâline gelmiştir.
- Basın özgürlüğü, dernek kurma özgürlüğü gibi modern hak ve özgürlükler tanınmıştır.
- Siyasi partiler kurulmuş, çok partili bir yapı doğmuştur (İttihat ve Terakki, Ahrar Fırkası, Hürriyet ve İtilaf Fırkası).
- Hukuki ve idari alanda reformlar yapılmıştır.
Bu dönem aynı zamanda modern hukuk eğitiminin yaygınlaştığı, baroların ve avukatlık mesleğinin kurumsallaştığı bir dönemdir.
5.3. Anayasal Gelişmelerin Hukuk Sistemine Etkisi
Meşrutiyet hareketleri, hukukun üstünlüğü fikrini pekiştirmiş ve birey-devlet ilişkisini hukuk temelinde yeniden tanımlamaya başlamıştır. Bu dönem, mutlak monarşiden anayasal monarşiye geçiş süreci olup, modern kamu hukukunun da temelini oluşturur.
Etki Alanları:
- Yasama organının doğuşu: Meclis-i Mebusan ve Ayan meclisleri yasama sürecinin başlangıcını oluşturdu.
- Yürütmenin sınırlandırılması: Padişahın yetkileri her ne kadar devam etse de ilk defa yürütme-yasama ayrımı oluştu.
- Hukuk devleti kavramı: Devletin keyfi uygulamalarının önüne geçilmesi gerektiği fikri güç kazandı.
5.4. 1909 Anayasa Değişiklikleri
II. Meşrutiyet’in ilanından sonra 1909 anayasa değişiklikleri yapılmış ve Kanun-i Esasi demokratikleştirilmiştir:
- Padişahın meclisi fesih yetkisi sınırlandırılmıştır.
- Hükûmet, meclise karşı sorumlu hâle gelmiştir.
- Kanun yapma süreci daha sistematik hâle getirilmiştir.
- Basın, toplantı ve dernek kurma hakları anayasal güvenceye alınmıştır.
Bu değişikliklerle birlikte ilk kez parlamenter sistem yönünde ciddi adımlar atılmıştır.
5.5. Meşrutiyet Döneminin Önemi
- Türk hukuk tarihinde ilk anayasa, ilk meclis, ilk siyasi partiler ve ilk temel haklar bu dönemde ortaya çıkmıştır.
- Laikleşmenin tohumları atılmış, yasalar giderek daha çok seküler kaynaklara dayanmaya başlamıştır.
- Bu dönem, Cumhuriyet rejiminin anayasal altyapısını hazırlamıştır.
6. CUMHURİYET’İN İLANI VE HUKUK SİSTEMİNDE KÖKLÜ DEĞİŞİM
1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanı, yalnızca bir yönetim biçiminin değişimi değil; aynı zamanda hukuk sisteminin radikal bir biçimde yeniden inşası anlamına geliyordu. Bu süreçte, Osmanlı’nın teokratik ve ikili hukuk yapısından kopularak laik, çağdaş ve Batılı hukuk normlarına dayalı bir sistem kurulmuştur. Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde gerçekleştirilen hukuk devrimleri, sadece yasal değişikliklerle sınırlı kalmamış; toplumun tüm yaşam biçimini etkileyen geniş çaplı bir dönüşüm yaratmıştır.
6.1. Saltanatın ve Hilafetin Kaldırılması
Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922):
Cumhuriyet’e geçişin ilk adımı, Osmanlı saltanatının lağvedilmesidir. Bu karar, egemenliğin hanedandan alınıp millete devredilmesidir.
Hilafetin Kaldırılması (3 Mart 1924):
Hilafetin kaldırılmasıyla birlikte devletin dinî bir kimlik taşımadığı resmen ilan edilmiştir. Bu karar, laik hukuk sisteminin önünü açmış ve şeri hukukun merkezi olan halifelik makamı tarihe karışmıştır.
6.2. Cumhuriyet’in İlanı ve Anayasal Değişiklikler (1923-1924)
29 Ekim 1923’te Cumhuriyet rejimi ilan edilmiştir. Bu adımı 1924 Anayasası takip etmiştir. 1924 Anayasası, halk egemenliğini esas alan ve meclisin üstünlüğünü kabul eden bir metin olup, yeni devletin hukuk düzeninin temel taşlarından biri olmuştur.
1924 Anayasası’nın Özellikleri:
- Egemenlik kayıtsız şartsız millete aittir.
- Devletin yönetim şekli cumhuriyet olarak tanımlanmıştır.
- Yasama, yürütme ve yargı erkleri belirlenmiş; kuvvetler birliği ilkesi esas alınmıştır.
- Din devletten ayrılmamış olmakla birlikte, laiklik ilkesi giderek belirginleşmiştir.
6.3. Medeni Hukukta Devrim: Türk Medeni Kanunu (1926)
Türkiye’de hukuk devrimlerinin en çarpıcı olanı, 17 Şubat 1926’da kabul edilen Türk Medeni Kanunudur. Bu kanun, İsviçre Medeni Kanunu esas alınarak hazırlanmıştır.
Medeni Kanun’un Getirdiği Yenilikler:
- Kadın ve erkek eşitliği sağlanmıştır.
- Tek eşlilik ve resmi nikah zorunluluğu getirilmiştir.
- Aile hukuku laikleştirilmiştir.
- Boşanma, velayet, miras gibi konular dini esaslardan arındırılmıştır.
- Kadınlara mülkiyet, miras ve dava açma hakları tanınmıştır.
Bu kanun sayesinde bireylerin özel yaşamı artık çağdaş ve evrensel hukuk kurallarına bağlanmıştır.
6.4. Ceza, Borçlar ve Ticaret Kanunları
Medeni hukukta yapılan reformlar, diğer temel hukuk alanlarında da genişletilmiştir:
Türk Ceza Kanunu (1926):
İtalyan Zanardelli Ceza Kanunu esas alınarak hazırlandı. Çağdaş suç tanımları, insancıl ceza yaklaşımları ve kamu düzenini koruyan hükümler getirildi.
Türk Borçlar Kanunu (1926):
İsviçre Borçlar Kanunu’ndan alınan bu metin, sözleşmeler, sorumluluk ve borç ilişkileri gibi konuları düzenlemiştir.
Ticaret Kanunu (1926):
Yine İsviçre hukuk sistemine dayanan bu yasa, modern ticaretin ihtiyaçlarını karşılamak üzere oluşturuldu.
6.5. Mecelle ve Şer’î Hukukun Kaldırılması
Osmanlı’dan kalan en önemli şer’î hukuk metni olan Mecelle, 1926 yılında yürürlükten kaldırıldı. Bu gelişme, İslam hukukunun özel hukuk alanından tamamen çıkarılması anlamına gelmiştir.
Bu tarihten itibaren şer’î mahkemeler, kadılar, medrese kökenli yargıçlar gibi tüm din temelli kurumlar devre dışı bırakılmıştır. Türkiye böylece tam anlamıyla laik bir hukuk sistemine geçmiş oldu.
6.6. Laiklik İlkesinin Anayasaya Girmesi (1937)
Her ne kadar laik uygulamalar fiilen 1920’li yıllardan itibaren hayata geçirilmiş olsa da, laiklik ilkesi ancak 1937 yılında 1924 Anayasası’na eklenmiştir.
Bu tarihten itibaren:
- Din kuralları hukuk düzeninin kaynağı olmaktan çıkarıldı.
- Eğitim, yönetim ve hukuk tamamen laikleştirildi.
- Devletin resmi bir dini kalmadı.
6.7. Atatürk’ün Hukuk Anlayışı
Mustafa Kemal Atatürk’e göre hukuk, çağdaşlaşmanın en önemli araçlarından biridir. Hukuk devrimleri sadece yeni yasaların kabul edilmesi değil, aynı zamanda toplumsal zihniyetin değişimini de ifade etmektedir. Atatürk'ün şu sözü bu anlayışı özetler:
"Devletin temeli adalettir. Adalet ise ancak çağdaş hukukla sağlanabilir."
6.8. Cumhuriyet Döneminin Hukukta Yaratıcı Etkisi
- Kadın haklarının genişletilmesi, dünyada birçok ülkeden önce Türkiye’de gerçekleşmiştir.
- Avrupa hukuk sistemlerine uyum sağlanarak Türkiye, modern bir hukuk devletine dönüştürülmüştür.
- Hukuk eğitimi yeniden düzenlenmiş, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi yeni sisteme göre yapılandırılmıştır.
- Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı ilkeleri kurumsallaşmıştır (her ne kadar zaman zaman kesintiye uğrasa da).
7. MEDENİ KANUN’UN KABULÜ VE İSVİÇRE MODELİ: TÜRK AİLE VE ÖZEL HUKUKUNUN DÖNÜŞÜMÜ
Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk devrimleri içinde Türk Medeni Kanunu’nun kabulü, sadece yasal bir düzenleme değil; aynı zamanda bir toplumsal devrimdir. 17 Şubat 1926’da kabul edilen ve 4 Ekim 1926’da yürürlüğe giren bu kanun, İsviçre Medeni Kanunu temel alınarak hazırlanmıştır. Bu tercihin nedenleri, içeriği ve etkileri, Türkiye’nin hukuk tarihindeki dönüşüm sürecinin kalbini oluşturur.
7.1. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Aile Hukukunun Evrimi
Osmanlı döneminde aile hukuku, büyük ölçüde şer’î esaslara dayanmaktaydı. Mecelle, aile hukukunu açık bir şekilde düzenlemezken; evlenme, boşanma, miras ve nafaka gibi konular İslam hukukuna göre yürütülüyordu. Bu durum:
- Kadınların ikinci planda kalmasına,
- Çok eşliliğe,
- Boşanmanın erkek lehine tek taraflı olmasına yol açıyordu.
Bu sistem, çağdaş eşitlik anlayışıyla bağdaşmıyordu. Cumhuriyetin ilanı ile birlikte aile yapısında köklü bir değişim kaçınılmazdı.
7.2. İsviçre Medeni Kanunu’nun Seçilme Sebebi
İsviçre Medeni Kanunu’nun tercih edilmesinin başlıca nedenleri şunlardı:
- Laik bir hukuk sistemi sunması: Din kurallarıyla karışmamış, seküler temellere dayalı bir yapıydı.
- Kadın-erkek eşitliğini öncelemesi: İsviçre modeli, aile içinde kadın ve erkeği eşit kabul ediyordu.
- Uygulama kolaylığı: İsviçre kanunu sade bir dille yazılmış ve topluma kolayca uyarlanabilecek nitelikteydi.
- Modernliği ve çağdaşlığı: Avrupa’da kısa sürede başarılı sonuçlar vermiş, birey haklarına öncelik tanımıştı.
Bu yasa birebir çeviri şeklinde alınmamış; Türkiye'nin koşullarına uyarlamalar da yapılmıştır.
7.3. Türk Medeni Kanunu’nun Yapısı
Türk Medeni Kanunu 5 ana kitaptan oluşur:
- Kişiler Hukuku – Bireylerin hak ve ehliyetleri.
- Aile Hukuku – Evlilik, boşanma, velayet, nafaka.
- Miras Hukuku – Miras paylaşımı ve vasiyet işlemleri.
- Eşya Hukuku – Mülkiyet, taşınmazlar, rehin hakları.
- Borçlar Hukuku – Sözleşmeler ve borç ilişkileri.
7.4. Aile Hukukunda Yapılan Devrimsel Değişiklikler
Medeni Kanun’un aile hukukuna dair getirdiği başlıca reformlar şunlardır:
✅ Tek Eşlilik Zorunluluğu:
Erkeğin birden fazla kadınla evlenebilmesi yasaklandı. Resmi nikâh zorunluluğu getirildi.
✅ Kadın-Erkek Eşitliği:
Kadınlar evlenme, boşanma, velayet, miras ve mülkiyet haklarında erkeklerle eşit haklara sahip oldu.
✅ Boşanma Hakkı:
Boşanma hakkı artık yalnızca erkeğe değil, kadına da tanındı. Boşanma gerekçeleri ve sonuçları yasal güvence altına alındı.
✅ Miras Hakkı:
Kadınlar, erkek kardeşleriyle eşit miras hakkına sahip oldu. Bu Osmanlı'daki uygulamaya göre radikal bir değişimdi.
✅ Mal Rejimi:
Evlenen çiftlerin mal rejimi ile ilgili açık kurallar getirildi. Kadınların kendi kazançları üzerindeki mülkiyet hakları güvence altına alındı.
7.5. Resmî Nikâh ve Dinî Nikâh Ayrımı
Osmanlı’da evlilikler dinî esaslara göre yapılırken, Medeni Kanun ile birlikte:
- Evliliklerin resmî makamlarca (belediye/vatandaşlık işleri) kıyılması zorunlu hâle getirildi.
- Dinî nikâh, resmî evliliğin tamamlayıcısı olmaktan çıkarıldı.
- Nikâhsız birlikteliklerin hukuki geçerliliği ortadan kaldırıldı.
Bu değişiklik, laik devlet anlayışının aile yapısına doğrudan etkisinin en önemli göstergelerindendir.
7.6. Hukuk Eğitimi ve Uygulamada Medeni Kanun
- Hukuk fakülteleri yeni Medeni Kanun’u öğretmeye başlamış, yabancı hukukçular (özellikle İsviçreli profesörler) Türkiye’ye davet edilmiştir.
- Avukatlık ve hâkimlik meslekleri yeniden düzenlenmiş; kadınlar da bu meslekleri icra edebilir hâle gelmiştir.
- Kadın hâkimler ve savcılar yetişmeye başlamıştır.
7.7. Toplumsal Etkiler
Bu devrim yalnızca yasa değişikliğiyle sınırlı kalmamış, halkın yaşam biçimini ve zihniyetini köklü şekilde dönüştürmüştür:
- Kadının kamusal hayattaki rolü artmıştır.
- Aile içinde otorite figürü olmaktan çıkan erkek, kadının haklarını tanımak zorunda kalmıştır.
- Kadınların eğitim, iş ve siyaset hayatına katılımı artmıştır.
- Aile mahkemeleri yoluyla boşanma ve nafaka davaları düzenlenmiştir.
7.8. Uluslararası Yansımalar
Türkiye, kadın haklarında Batılı ülkelerin çoğundan önce ilerleme kaydetmiştir:
- Fransa ve İtalya gibi ülkeler kadınlara miras hakkı ve boşanma özgürlüğü konusunda Türkiye’nin gerisinde kalmıştır.
- Türkiye'de kadınlara seçme ve seçilme hakkı (1930-1934) verilmişken, Fransa'da bu hak 1944'te tanınmıştır.
8. CEZA, TİCARET VE BORÇLAR KANUNLARI: AVRUPA’DAN UYARLAMALAR VE MODERN UYGULAMALAR
Cumhuriyet’in ilanından sonra Medeni Kanun’un kabulü ile başlayan kapsamlı hukuk reformları, diğer temel hukuk alanlarına da yayıldı. Ceza, ticaret ve borçlar hukuku gibi alanlar da Batılı örneklerden uyarlanarak modernleştirildi. Bu süreçte Avrupa'nın çağdaş hukuk sistemlerinden yararlanıldı, tercüme ve uyarlama yöntemleriyle Türkiye'nin sosyal ve kültürel yapısına uygun hale getirilen yeni yasalar yürürlüğe girdi.
8.1. Türk Ceza Kanunu (TCK) – 1926
Kökeni: 1889 tarihli İtalyan Zanardelli Ceza Kanunu
Türk Ceza Kanunu, Osmanlı dönemindeki karma ve teokratik ceza hukukunu ortadan kaldırarak, seküler ve insani bir ceza sistemini benimsemiştir.
Başlıca Yenilikler:
- Suçlar dinî kurallardan bağımsız olarak tanımlanmıştır.
- İnsan onuruna uygun ceza uygulamaları getirilmiştir.
- İşkence, vücut cezaları ve infazlarda keyfiyet kaldırılmıştır.
- Kast, taksir, teşebbüs, iştirak gibi modern ceza hukuku kavramları sistematik olarak düzenlenmiştir.
- Ölüm cezası sınırlanmış; suçun ağırlığına göre çeşitli hapis cezaları öngörülmüştür.
TCK’nın en önemli katkılarından biri de hukukun genelliği ve belirliliği ilkesi doğrultusunda "suçta ve cezada kanunilik" ilkesini açıkça benimsemesidir.
8.2. Türk Ticaret Kanunu – 1926
Kökeni: İsviçre Borçlar Kanunu’na dayanan Alman Ticaret Hukuku
Türkiye’nin ekonomik sisteminin modernleşmesini sağlayan bu yasa, hem bireyler arası ticaret ilişkilerini hem de şirketlerin yapısını ve sorumluluklarını düzenlemiştir.
Öne Çıkan Düzenlemeler:
- Şirket türleri (anonim, limited, kolektif vb.) açık şekilde tanımlanmıştır.
- Ticaret sicili, senetler, çek, bono gibi belge ve araçların yasal çerçevesi çizilmiştir.
- İflas ve konkordato hükümleri getirilmiş, alacaklıların korunması sağlanmıştır.
- Ticari davalar için özel mahkemeler (ticaret mahkemeleri) oluşturulmuştur.
Bu yasa, özellikle özel sektör gelişimi, sanayi yatırımları ve bankacılık sisteminin hukuki altyapısını oluşturmuştur.
8.3. Türk Borçlar Kanunu – 1926
Kökeni: İsviçre Borçlar Kanunu
Borçlar hukuku, Medeni Hukuk’un tamamlayıcısı niteliğindedir ve kişiler arasında doğan borç ilişkilerini düzenler.
Kapsamı:
- Sözleşmeler hukuku (satım, kira, bağış, hizmet sözleşmeleri vb.)
- Haksız fiil ve sebepsiz zenginleşme
- Sorumluluk hukuku (özellikle kusur sorumluluğu ve objektif sorumluluk)
Bu yasa, bireylerin eşit statüde kabul edilmesini, özel ilişkilerde dürüstlük ve güven esasının korunmasını sağlamıştır. Aynı zamanda sözleşme serbestisi ilkesi çerçevesinde tarafların özgürce borç ilişkisine girmesini mümkün kılmıştır.
8.4. Yasa Uyarlama Yöntemi: Çeviri-Değiştir Uyarlaması
Bu yasalar doğrudan tercüme edilmedi. Bunun yerine, şu yaklaşımlar izlendi:
- Metinler özgün dilden çevrilmiş, Türk toplumuna uyarlanmıştır.
- Dinî, kültürel ve ekonomik yapıya uygun maddelerde modifikasyon yapılmıştır.
- İsviçreli ve İtalyan hukukçular, Türk hukukçularla birlikte çalışmıştır.
- Yargı mensupları ve avukatlara yönelik eğitim ve seminerler düzenlenmiştir.
8.5. Uygulamadaki Yansımalar
Yeni yasaların yürürlüğe girmesiyle:
- Hukuk mahkemeleri batı tarzı usullere göre işlemeye başlamıştır.
- Avukatlık mesleği, uzmanlaşmış alanlara ayrılmış ve meslek örgütleri kurulmuştur (örneğin barolar).
- Savcılık ve hâkimlik sistemleri laik hukuk normlarına göre düzenlenmiştir.
- Ticaret, ceza ve borçlar alanında verilen kararlar artık içtihat oluşturabilecek düzeye gelmiştir.
8.6. Ekonomik Modernleşme ile Hukukun Etkileşimi
Özellikle ticaret ve borçlar kanunu sayesinde:
- Girişimcilik teşvik edilmiş, ticari güvenlik sağlanmıştır.
- Bankacılık, sigortacılık ve finans hukukunda altyapı oluşmuştur.
- Ekonomik ilişkilerde devlet ve özel sektör arasında hukuki denge kurulmuştur.
8.7. Toplumsal Algıda Değişim
Yeni yasalar halkın hukukla ilişkisini de değiştirmiştir:
- Yargıya olan güven artmış, hak arama kültürü gelişmiştir.
- Ceza adalet sisteminin şeffaflığı, keyfi cezalandırma anlayışını ortadan kaldırmıştır.
- Sözleşmelerin bağlayıcılığı fikri, ticari yaşamda güveni artırmıştır.
9. 1982 ANAYASASI VE GÜNÜMÜZE ETKİLERİ
Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan bu yana üç anayasa ile yönetilmiştir: 1921, 1924 ve 1961 anayasaları. Ancak, özellikle 1980 askeri darbesi sonrasında hazırlanan ve 7 Kasım 1982 tarihinde halkoylamasıyla kabul edilen 1982 Anayasası, hem Türkiye’nin siyasi ve hukuki düzenini köklü şekilde şekillendirmiş hem de birçok tartışmanın merkezinde yer almıştır.
Bu anayasa, bir yandan temel hakları güvence altına almayı amaçlarken, öte yandan devletin otoritesini ön planda tutmuş; bu yönüyle hem modernleşme hem sınırlama özelliklerini aynı anda barındırmıştır.
9.1. 12 Eylül 1980 Darbesi ve Anayasal Süreç
12 Eylül 1980’de Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koymuş ve ardından Danışma Meclisi ile birlikte Milli Güvenlik Konseyi tarafından yeni bir anayasa hazırlanmıştır. Süreç şu şekilde ilerlemiştir:
- 1982 Anayasası, 7 Kasım 1982 tarihinde %91,37 “evet” oyuyla kabul edilmiştir.
- Anayasanın hazırlanmasında toplumun tüm kesimlerinden katılım olmamış, demokratik meşruiyeti zayıf bir metin olarak doğmuştur.
- Yürürlüğe girdikten sonra Türkiye’deki bütün yasaların ve kurumların bu anayasa çerçevesinde yeniden şekillenmesi sağlanmıştır.
9.2. 1982 Anayasası’nın Genel Özellikleri
- Güçlü yürütme, zayıf yasama ve yargı modeli benimsenmiştir.
- Devletin birliği, bölünmez bütünlüğü ve milli güvenlik vurgusu fazladır.
- Temel hak ve özgürlükler tanınmış ancak çok sayıda sınırlayıcı madde ile kuşatılmıştır.
- Anayasa Mahkemesi, Yüksek Seçim Kurulu, HSYK gibi üst yargı kurumları yeniden yapılandırılmıştır.
- Sivil toplumun, basının ve siyasi partilerin faaliyet alanları önemli ölçüde daraltılmıştır.
9.3. Temel Hak ve Özgürlüklerin Anayasadaki Yeri
1982 Anayasası temel hakları tanımış, fakat çok sayıda istisna ve sınırlama getirmiştir. Bu da hakların kısıtlanabilir nitelikte olmasına yol açmıştır:
Tanınan haklar:
- Kişi dokunulmazlığı
- Düşünce ve ifade özgürlüğü
- Din ve vicdan özgürlüğü
- Basın özgürlüğü
- Eğitim hakkı
- Mülkiyet hakkı
Ancak:
- Her hak, “devletin bölünmez bütünlüğü”, “milli güvenlik”, “kamu düzeni” gibi geniş ve yoruma açık gerekçelerle sınırlandırılabilir hâle getirilmiştir.
Bu durum, 1982 Anayasası’nın özgürlükçü bir metin değil; güvenlikçi ve devlet merkezli bir metin olarak değerlendirilmesine neden olmuştur.
9.4. Kuvvetler Ayrılığı İlkesi ve Devlet Organları
1982 Anayasası’nda teorik olarak yasama, yürütme ve yargı ayrılığı benimsenmiştir; ancak pratikte:
- Yürütme yetkileri güçlendirilmiştir.
- Cumhurbaşkanlığı makamı daha etkili hâle getirilmiştir.
- Yargı, bağımsızlık ilkesiyle çelişen şekilde, yürütmeye bağımlı hâle gelmiştir.
Özellikle Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay gibi yargı organlarının üyelerinin büyük kısmı yürütme tarafından atanmıştır.
9.5. Anayasal Kurumlar
1982 Anayasası ile birçok yeni anayasal kurum tesis edilmiştir:
- Yükseköğretim Kurulu (YÖK): Üniversite özerkliğini ortadan kaldıran merkezi bir yapı.
- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK): Yayınları denetleyen ve lisansları düzenleyen kamu kurumu.
- Devlet Denetleme Kurulu: Cumhurbaşkanına bağlı olarak kamu kurumlarını denetler.
- Kamu Denetçiliği Kurumu (Ombudsman): 2010 yılında yapılan değişikliklerle anayasaya girmiştir.
9.6. 1982 Anayasası'na Getirilen Önemli Değişiklikler
1982 Anayasası bugüne kadar 20’ye yakın anayasa değişikliğine uğramıştır. Bunların en önemlileri:
✅ 2001 Reformu:
- Temel hak ve özgürlüklerde iyileştirme.
- İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının iç hukukta uygulanması.
✅ 2004 Reformu:
- İdam cezasının kaldırılması.
- AB uyum süreci kapsamında demokratikleşme adımları.
✅ 2010 Referandumu:
- HSYK ve Anayasa Mahkemesi’nin yapısı değiştirildi.
- Bireysel başvuru hakkı Anayasa Mahkemesi’ne tanındı.
✅ 2017 Referandumu:
- Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçti.
- Başbakanlık kaldırıldı.
- Cumhurbaşkanı, hem devlet hem hükümet başkanı oldu.
- Kuvvetler ayrılığı tartışmalı hâle geldi.
9.7. Günümüzde 1982 Anayasası’nın Etkileri
1982 Anayasası hâlen yürürlüktedir, ancak:
- Günümüzün demokratik, çoğulcu ve özgürlükçü değerlerine uymadığı eleştirilerine sıklıkla maruz kalmaktadır.
- Türkiye’de farklı kesimler tarafından sivil, katılımcı ve çağdaş bir anayasa ihtiyacı sürekli gündemdedir.
- Yargı bağımsızlığı, insan hakları, ifade özgürlüğü gibi alanlarda yetersiz kaldığı düşünülmektedir.
- Anayasaların toplum sözleşmesi olduğu gerçeğiyle bağdaşmayan, yukarıdan inme bir metin olması, demokratik meşruiyet açısından da sorunludur.
10. GÜNÜMÜZDE TÜRK HUKUK SİSTEMİ: UYGULAMA, ELEŞTİRİLER VE REFORM ARAYIŞLARI
Türkiye hukuk sistemi, tarihsel olarak zengin bir gelişim süreci geçirmiş olsa da, günümüzde çeşitli uygulama sorunları, eleştiriler ve reform talepleriyle karşı karşıyadır. Bu bölümde, mevcut yapının işleyişi, karşılaşılan temel sorunlar, yargının bağımsızlığı, teknoloji ve hukukun ilişkisi gibi çağdaş konulara değineceğiz.
10.1. Hukuk Sisteminin İşleyişi
- Türkiye’de hukuk sistemi anayasa, kanunlar, tüzükler ve yönetmelikler çerçevesinde işler.
- Yargı bağımsızlığı, Anayasa ve kanunlarda yer almasına rağmen uygulamada zaman zaman tartışma konusu olmaktadır.
- Adalet hizmetlerinin hızlı, etkin ve adil sunumu halen öncelikli hedefler arasındadır.
- Bölge adliye mahkemeleri, hukuk ve ceza mahkemeleri gibi çok katmanlı bir yargı sistemi bulunmaktadır.
10.2. Yargı Bağımsızlığı ve Tarafsızlığı
- Türkiye’de yargının bağımsızlığı konusu hem iç hem de uluslararası platformlarda tartışılmaktadır.
- Hakim ve savcıların atama, terfi ve disiplin işlemlerini yürüten HSYK (Hâkimler ve Savcılar Kurulu) yapısı sık sık eleştirilmektedir.
- Bazı dönemlerde yargı üzerinde siyasi ve bürokratik müdahaleler olduğu iddiaları gündeme gelmiştir.
- Bağımsız ve tarafsız bir yargı, hukuk devletinin temelidir ve bu alandaki reformlar önceliklidir.
10.3. Temel Hak ve Özgürlüklerin Korunması
- Türkiye, Anayasa Mahkemesi ve uluslararası insan hakları sözleşmeleri (AİHM gibi) yoluyla hak ve özgürlüklerin korunmasını sağlar.
- Ancak, ifade özgürlüğü, toplanma hakkı, basın özgürlüğü gibi alanlarda zaman zaman kısıtlamalar ve uygulama sorunları yaşanmaktadır.
- İnsan hakları alanında sivil toplumun ve uluslararası kuruluşların katkıları önem taşımaktadır.
10.4. Dijitalleşme ve Hukuk
- Hukuk sistemi, e-dava, e-arşiv, e-imza gibi dijital uygulamalarla modernize edilmektedir.
- Dijitalleşme, yargı süreçlerini hızlandırmak ve erişilebilirliği artırmak amacıyla aktif olarak kullanılmaktadır.
- Bununla birlikte, veri güvenliği, siber suçlar ve yapay zekâ uygulamalarının hukuki altyapısı yeni tartışma alanları yaratmaktadır.
10.5. Hukukta Yapay Zekâ ve Gelecek
- Hukukta yapay zekâ teknolojileri, hukuki metinlerin analizi, sözleşme hazırlama, dava tahmini gibi alanlarda kullanılmaya başlanmıştır.
- Bu teknolojiler, hukuki işlemlerde verimliliği artırmak ve hataları azaltmak için büyük potansiyele sahiptir.
- Ancak, yapay zekânın hukuki sorumlulukları, etik sınırları ve denetimi konusunda hukuki düzenlemelere ihtiyaç vardır.
10.6. Reform Arayışları ve Yeni Anayasa Tartışmaları
- Türkiye’de mevcut anayasa ve hukuk sistemiyle ilgili yoğun reform tartışmaları devam etmektedir.
- Yeni bir sivil anayasa hazırlanması, temel hakların genişletilmesi, yargının bağımsızlığının güçlendirilmesi öncelikli talepler arasındadır.
- Hukuk eğitiminde reform, adalet sisteminde etkinlik artışı ve teknoloji entegrasyonu gibi alanlarda çalışmalar sürmektedir.
- Toplumun farklı kesimleri arasında diyalog ve katılım mekanizmalarının geliştirilmesi önemlidir.
10.7. Uluslararası Hukuk ve Türkiye
- Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) başta olmak üzere birçok uluslararası hukuki metne taraftır.
- Uluslararası hukuk normlarının iç hukuka entegrasyonu, insan hakları standartlarının yükseltilmesi açısından kritik önemdedir.
- Ancak, zaman zaman uluslararası kararların iç hukukta uygulanması ve uyum sorunları yaşanabilmektedir.
10.8. Toplumsal Algı ve Hukuka Güven
- Halkın hukuka ve adalete güveni, hukuk sisteminin meşruiyetinin temel göstergesidir.
- Şeffaflık, hesap verebilirlik ve adil yargılama mekanizmalarının güçlendirilmesi, toplumsal güveni artıracaktır.
- Eğitim ve bilinçlendirme faaliyetleri ile hukuk kültürünün geliştirilmesi gerekmektedir.
SONUÇ
Türkiye hukuk sistemi, tarih boyunca köklü değişimler geçirmiş; Tanzimat’tan Cumhuriyet’e, Medeni Kanun’dan 1982 Anayasası’na kadar evrilmiştir. Günümüzde ise hukukun üstünlüğü, insan hakları, bağımsız yargı ve modern teknolojinin entegrasyonu gibi temel prensipler doğrultusunda gelişmeye devam etmektedir. Reform ve çağdaşlaşma süreçleri, Türkiye’nin demokratik ve hukuk devleti olma yolundaki en önemli araçlarıdır.